KOLONİLERDEKİ FEDAKAR YAŞAM

Karıncalar, arılar ve termitler disiplin, itaat, iş bölümü, dayanışma ve fedakarlık üzerine kurulu bir organizasyon içerisinde yaşarlar. Bu minik canlılar, kendi hayatlarını hiçe sayarak, larvadan çıktıkları andan ölene kadar bütün enerjilerini larvalarını ve kolonilerini korumak ve beslemek için kullanırlar. Birbirleriyle yiyeceklerini paylaşırlar, bulundukları ortamı temizlerler ve hatta gerektiğinde diğerleri için canlarını verirler.


Herkes ne iş yapması gerektiğini çok iyi bilir ve onu kusursuzca yerine getirir. Her biri için kolonisindeki diğer canlılar ve özellikle savunmasız larvalar birinci plandadır. Arıların, termitlerin ve karıncaların arasında bir tek bencil harekete rastlamak mümkün değildir. Bu yüzden de koloni halinde yaşayan bu canlılar kusursuz bir düzen içinde hayat sürerler ve büyük başarılar elde ederler.
Peter Kropotkin, kitabında karıncaların ve termitlerin karşılıklı yardımlaşma sonucunda ne kadar büyük bir başarı kazandıklarıyla ilgili bir tespitini şöyle dile getirmektedir:Termit ve karıncaların muhteşem yuva ve binalarının, şayet insanlarınki ile aynı ölçülerde olsaydı, çok daha üstün olduğu görülecekti. Asfaltlanmış yolları ve yer üstü tonozlanmış galerileri, geniş holleri ve tahıl ambarları, tahıl alanları, hasat etme işlemleri, yumurta ve larvalarının bakımındaki akılcı metodları, ... ve son olarak cesaretleri ve üstün akılları, tüm bunlar, yoğun ve yorucu yaşamlarının her aşamasında uyguladıkları karşılıklı yardımlaşmanın doğal bir sonucudur.


Bu bölümde karınca kolonilerinde ve arı kovanlarında görülen bazı fedakarlıklara ve işbirliklerine yer verilecektir.


KARINCA KOLONİLERİNDE YAŞANAN BAZI FEDAKARLIKLAR


Karınca kolonilerinin en önemli özelliklerinden biri karıncaların birbirleriyle yiyeceklerini paylaşmalarıdır. Aynı koloniden iki karınca karşılaştığında eğer biri aç veya susuzsa ve diğerinin kursağında çiğnenmiş ve yarı sindirilmiş yiyecek varsa, ihtiyacı olan karınca yemek talebinde bulunur. Ve kursağı dolu olan karınca bunu hiç bir zaman geri çevirmez, yiyeceğini diğeri ile paylaşır. Karıncalar larvalarını da kursaklarındaki yiyeceklerle beslerler. Hatta çoğu zaman kendilerine diğerlerine ikram ettiklerinden daha az yiyecek ayırırlar.








Her karınca türünde farklı bir fedakarlık ve dayanışma örneğine rastlamak mümkündür. Kimi yaprak taşıyan arkadaşını korurken kimi de diğerleri için midesine yiyecek depolar.Üstte: korumaları ile gezen yaprak kesen karıncalar, ortada: balkarıncaları, altta: larvalara özenle bakan bakıcı karıncalar görülmektedir. Çalışkanlıkları ve fedakarlıkları ile tanınan işçi karıncalar yaşamları boyunca durmaksızın çalışırlar ve koloninin diğer bireylerinin yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olurlar.

Karınca yuvalarında mükemmel bir işbölümü vardır ve her bir karınca üzerine düşen görevi büyük bir özveri ile yerine getirir. Bu karıncalardan biri de kapıcı karıncalardır. Bu karıncalar yuvanın girişlerini korumakla görevlidirler. Yuvaya sadece kendi kolonilerinden olan karıncaları alır ve diğerlerini kabul etmezler. Kapıcı karıncaların başlarının büyüklüğü yuvanın girişi ile aynıdır ve bu özel tasarlanmış kafa yapılarıyla yuvanın girişini tıkarlar. Kapıcılar gün boyunca hiç kıpırdamadan kapının girişinde beklerler. Dolayısıyla bir tehlike durumunda düşmana ilk karşı koyması gerekenler kapıcı karıncalar olur.


Karıncalar midelerindeki yiyeceği paylaşmalarının yanısıra, buldukları besin kaynaklarını da mümkün olduğunca çok karıncaya haber vermek için çaba gösterirler. Davranışlarında sadece kendilerini düşünen bir mücadele yoktur. Besin kaynağını ilk keşfeden karınca kursağını doldurarak yuvaya döner. Dönerken karnının ucunu kısa aralıklarla yere sürer ve kimyasal bir işaret bırakır. Bununla da yetinmez, yuvaya döndüğünde kısa süren hızlı bir tur atar. Bunu 3 ila 6 kez yapar. Bu hareket yuva arkadaşlarının onunla bağlantıda olmalarını sağlar. Böylece kaşif karınca besin kaynağına geri dönerken arkadaşları da onu izlerler.


Yaprak kesici karınca kolonisinin orta boylu işçileri günlerinin tamamını yaprak taşımakla geçirirler. Ancak yaprak taşırken son derece savunmasızdırlar. Özellikle de bir sinek türüne karşı. Bu sinek türü yumurtalarını karıncanın kafasına bırakır. Karıncanın vücudunda zamanla gelişip yumurtadan çıkan sinek larvası hayvanın beynine kadar ilerleyerek ölümüne neden olabilir. İşçi karıncalar yaprak taşıdıkları zamanlarda bu tehlikeli düşmanlarına karşı kendilerini koruyamayacak durumdadırlar. Ancak onların yerine bu görevi üstlenen başkaları vardır. Aynı kolonide yaşayan küçük boylu karıncalar taşınan yaprakların üzerine yerleşirler ve sineğin saldırısı sırasında bu küçük koruyucular yaprağın üzerinden düşmana karşı mücadele verirler.


Bazı karıncalar, yaprak bitlerinin yüksek oranda şekerli madde içeren sindirim artıkları ile beslenirler ve bu nedenle bu karıncalara bal karıncaları denir. Bal karıncaları yaprak bitinden emdikleri bu şekerli besini yuvalarına taşırlar ve burada son derece ilginç bir yöntemle depolarlar. Genç işçi karıncalardan bazıları "canlı kavanoz" görevi görürler. Balı yutan işçiler yuvaya dönünce, ağızlarından balı geri çıkararak balı saklayacak olan genç işçilerin ağızlarına boşaltırlar. Bal taşıyıcı karıncalar, vücutlarının alt kısmını şişirerek bal kesesi olarak kullanırlar. Bazen büyüklükleri bir üzüm tanesi kadar olabilir. Her odada 25-30 kadarı, ayaklarıyla tavana yapışır ve yer değiştirmezler. Eğer herhangi biri düşecek olursa, işçiler tarafından hemen eski pozisyonuna döndürülür. Canlı kavanozların taşıdıkları bal, karıncanın yaklaşık 8 katı ağırlığındadır. Kışın ya da kurak mevsimlerde, sıradan işçiler bal kavanozlarını ziyaret ederek günlük besin ihtiyaçlarını karşılarlar.


İşçi karınca ağzını kavanoz görevi gören karıncanın ağzına yerleştirir ve balı taşıyan karınca bal kesesindeki kaslarını kasarak ufak bir damla bal damlatır. Kuşkusuz karıncaların kendi iradeleriyle böyle bir depolama sistemi geliştirmeleri imkansızdır. Dahası kavanoz görevi gören karınca büyük bir fedakarlıkta bulunmaktadır. Kendi ağırlığının 8 katı ağırlığında bir yük taşıyarak uzun bir süre ters asılı durmak önemli bir fedakarlıktır ve bu karıncaların bundan bekledikleri hiçbir karşılık yoktur.

Büyük bir sabırla ters asılı olarak beklerler ve kolonideki karıncaların tek tek beslenmelerine yardımcı olurlar. Bu metodun ve bu metoda uygun vücut yapısının tesadüfler sonucunda oluşamayacağı kesin bir gerçektir. Ve nesiller boyunca her bal karıncası kolonisinde bu görevi gönüllü olarak üstlenen karıncalar bulunmaktadır. Bu, tüm bal karıncalarının Rableri olan Allah'ın ilhamı ile hareket ettiklerinin çok açık bir delilidir.


Karıncaların zaman zaman uyguladıkları bir savunma metodu da, gerektiğinde kolonilerini korumak uğruna intihar ederek, düşmanlarına zarar vermeye çalışmaktır. Birçok karınca türü bu intihar saldırılarını çeşitli şekillerde gerçekleştirir. Bu karıncaların en ilginç olanlarından biri Malezya'nın yağmur ormanlarında yaşayan karınca türüdür. Bu karıncanın çenesinden vücudunun arkasına doğru uzanan zehirle dolu bir salgı bezi bulunur. Eğer karınca düşmanları tarafından sarılırsa, karın kaslarını şiddetli bir şekilde kasarak salgı bezlerini yırtar ve zehiri düşmanın üzerine püskürtür ve ölür.


Dişi ve erkek karıncalar üreyebilmek için ayrı ayrı fedakarlıkları göze alırlar. Çiftleşme uçuşundan kısa bir süre sonra kanatlı erkek karınca ölür. Dişi karınca ise kendine uygun bir yuva arar ve bulduğunda buraya girerek ilk iş olarak kanatlarını koparır. Daha sonra girişi kapatarak haftalarca, bazen aylarca yiyeceksiz ve yalnız başına kalıp, kraliçe karınca olarak ilk yumurtalarını bırakır. Bu zaman içinde kanatlarını yiyerek yaşar. İlk yumurtadan çıkan larvaları kendi salyasıyla besler. Bu, kraliçe karıncanın tek başına özveride bulunarak geçirdiği bir dönemdir. Bu şekilde kolonisini kurmaya başlar.


Eğer yuvaları istila edilirse, karıncalar her ne pahasına olursa olsun yavrularını korumak için harekete geçer. Yuvadaki asker karıncalar hemen saldırının yapıldığı bölgeye hücum eder ve düşmanla savaşır. İşçi karıncalar ise yardıma muhtaç larvaların hayatını kurtarmak üzere, çocuk odalarına koşar. Larvaları ve genç karıncaları çenelerinde yuvanın dışına taşırlar ve düşmanları gidene kadar onları bir yere saklarlar. Böyle bir tehlike anında karınca gibi bir hayvandan beklenen kendi başının çaresine bakması ve kendine gizlenecek bir yer aramasıdır. Ancak ne asker karıncalar, ne kapıda nöbet tutan karıncalar ne de işçi karıncalar kendi hayatlarını düşünmezler. Her biri bir diğeri için kendi hayatını ortaya koyar. Bu, olabilecek en üst seviyede bir fedakarlıktır. Ve milyonlarca yıldır bütün karıncalar bu şekilde davranırlar.


Buraya kadar anlattıklarımız kuşkusuz hayvanlar aleminde yaşanan son derece şaşırtıcı davranışlardandır. Ancak önemle dikkat edilmesi gereken, bu şaşırtıcı davranışları gerçekleştiren canlıların son derece küçük karıncalar oluşudur. Karıncalar insanların her gün görmeye alışık oldukları, çok fazla önemsemedikleri canlılardır. Ancak onların farkında olmadığımız bu davranışlarını incelediğimizde karşımıza çıkan akıl, gözardı edilemeyecek derecede büyüktür. Gözle görülemeyecek kadar küçük sinir bağlantılarından oluşan bir beyne sahip olan bu varlıklar, kendilerinden hiç beklenmeyen, adeta şuurlu olaylar gerçekleştirirler. Çünkü bu canlılar milyonlarca yıldır, hiç şaşırmadan, tek bir tanesi dahi disiplini bozmadan kendilerine emredileni kusursuzca uygularlar. Onlar Yaratıcıları olan Allah'a teslim olmuşlardır ve O'nun ilhamı ile hareket ederler.


Karıncalar gibi tüm canlıların Allah'a olan teslimiyetleri Kuran'da şöyle bildirilir:


…Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler. (Al-i İmran Suresi, 83)